11 Temmuz 2016 Pazartesi

“YILBAŞINDA NE YAPIYORSUN?”



Aralık ayının yirminci gününden sonra en sık alacağınız sorudur bu. “Yılbaşında ne yapıyorsun?” Herkesin bu soruya verdiği farklı farklı cevaplar vardır mutlaka. Benim de elbette. Aslında asıl sorulması gereken soru şu “neden yılbaşında bir şey yapmalıyım?”. Yılbaşı dediğimiz olay nedir? Yılbaşını, Batı’nın Noel’ini ve Türkiye’de yılbaşı kutlamalarını ayrı ayrı ele alalım.

Teknik olarak yılbaşı yılbaşı, herhangi bir takvime göre içinde bulunulan yılın bitimi ve yeni yılın başlangıcı. Dünyada en yaygın kullanılan takvim olan Gregoryen takvimini kullanan ülkelerde 31 Aralık'ı 1 Ocak'a bağlayan gece yılbaşı gecesi veya yılbaşı akşamı olarak adlandırılır.

Batı’nın Noel’i yani kendi inançlarınca her yıl 25 Aralık tarihinde İsa'nın doğumunun kutlandığı Hıristiyan bayramı. Teknik olarak bakıldığında bunun bizim coğrafyamızla bir ilgisi yok. Kendi içlerinde tatiller, kutlamalar onların kendi adetleri.

Bir de Türkiye’de yılbaşı. Bir lafımız var “Karga, kekliğe özenmiş; becerememiş; kendi yürüyüşünü de unutmuş” derler. Günümüz Türk toplumunun bence tartışmasız en güzel benzetmesi. Kendi özü Doğu ile her daim kendinden çok geri kalmış, son düzlükte ise rehavet ile gerisinde kaldığı Batı arasında sıkışmış bir toplumsal yapı. Bakıldığında özünde yılbaşı olayı olmayan bir millet yılbaşını kendisininmiş gibi sahiplenip “ kukuletasız çıkmam abi” modunda gezmeye başlamıştır. Her yıl özellikle kapitalist tuzağı AVM’ler, genelde elitlerin takıldığı halkın ise yanında geçmeye çekindiği caddeler ve bazı batı özentisi belediyelerin çeşit çeşit motiflerle ışıklandırdığı caddeler, mekanlar “kraldan önce kralcılığımızın” geldiği son noktadır.

Yaklaşık 10 senedir kimlik kargaşasına kendisini kaptırmış Türk toplumunun gençliğinin popüler sorusu da bu etkinlikler altında Yılbaşında ne yapıyorsun olmuştur? Bu o kadar gereksiz, o kadar lüzumsuz ve o kadar sorulmak için sorulmuş bir sorudur ki soran da cevaplayan da bu gereksiz vakit kaybını maalesef yaşamaktadır. Elbette herkesin kendine özgü ve farklı cevapları olduğu gibi benim de bu soruyla ilgili burada ifade etmek istemediğim cevaplarım bulunmaktadır.

Özellikle sosyal medyanın gelişmesi ve her yaptığımızı paylaşma hastalığımızın olduğu süreçte bazı paylaşımlar beni özellikle güldürmektedir. Bunlardan birkaç tanesini örneklemem gerekirse “Bu yılbaşın da home party” etiketinin altında cips, cappy ve votka şişelerini görürsünüz. Durumun vehametini anlamanız için detay veriyorum. Çünkü bu arkadaş her yılbaşını Paris ya da Milano da geçirdiği için bu yılbaşında home party demiştir. Evini ağaçla süsleyen, günler öncesinden ne yapacağız, ne yapmalıyız diye derin derin inleyen daha da kötüsü o güne özel kırmızı bir dondan medet uman bir nesil.



İşin hulasası milletçe kendimizi kandırmayı seviyoruz. Çalıyorlar ama çalışıyorlar, iyi top oynuyoruz ama hakemler bizi doğruyor, biz Noel’i değil yılbaşını kutluyoruz, dondan medet ummuyor donu seviyoruz gibi. Kabul edelim bu sene Perşembe gecesine denk gelecek yılbaşı günü hiçbir şeyi değiştirmeyecek. Aynı boktan dünyada sadece bizim için kıymetli olan sevdiklerimizi görüp saçma koşuşturmalara devam edeceğiz. Perşembe neyse Cuma’da öle olacak. Tarihte 2016 yazıp biraz daha yaşlanmışız diyeceğiz. Manuel tarih atanlar bir süre 2015 alışkanlığından şikayet edip sövecek ve bir süre sonra yenisine alışıp alıştığına sövecek. Hayatında hiçbir şeyin değişmediğini gördüğünde komple yeni yıla sövecek. İki gün sonra söveceği bir olgu için bilinçsizce hazırlanmak neden?
İlla bir şey kutlamak istiyorsak samimi olalım. Her gün yanı başımızda gözünü açanların kıymetlerini bilelim o zaman her gün yılbaşı olur, her gün bayram.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder