Ankara Türkiye'nin bir ili aynı zaman
da başkenti. Siyasetin kalbinin attığı yer. 10 bin yıllık tarihi ile varlığı Eski Taş
Çağı’na kadar uzanmaktadır. Bu zaman dilimi için de bir çok devletin egemenliği
altında yer almıştır. Bize tanıdık olarak ise Selçuklular, Osmanlı İmparatorluğu ve şimdi
Türkiye Cumhuriyetinin kontrolü altında oluşudur. Özellik de 1919’dan itibaren
Ankara yeni dünya düzeni için ve bir imparatorluğun ömrü üzerinde etkili olacak
kararların alındığı şehir olarak tarihte
yerini almıştır.
Birinci Dünya Savaşı sonrası Mustafa
Kemal’in Ankarayı direniş bölgesi olarak ilan etmesi ve Ankara hükumetini
kurması İstanbul-Ankara rekabetinin de başlangıcı Kabul edilebilir. Zira
İstanbul ve Ankara hükumetleri arasındaki olaylar sonucu bir ülke başlı başına
şekil değiştirip günümüz halini almıştır.
Ankara’ya gidecekseniz eğer durum biraz farklı şekillenir. Kafanızda soru işaretleri vardır. Ankara mı? Ankara’da yaşanır mı? Bırakın yaşamayı Ankara’da neresi gezilir ki?
Bu yazının amacı biraz da Ankara’ya
karşı olan bu ön-yargıyı bir İstanbul
Beyzadesi olarak kırmaktır J Ankara’da sadece 48 saat geçirdim. Tamamen dışarıdan bir göz
olarak ön-yargıyı bıraktım ve gezerek kendim öğrenmeye çalıştım.
Ankara’ya giriş tabelasını gördüğünüz
andan itibaren. Nasıl olduğunu anlayamadığını bir şekilde Ankara havasına
anında ayak uyduruyorsunuz. Şehrin girişin de sizleri karşılayan,ilk başta anlamsız gelmesine rağmen Ankara Giriş
Kapıları simge olarak değerlendirilirlerse şehre farklı
bir hava katmış diyebilirim.Tabi ki bu üçüncü bir gözün yorumudur.
Şehirde yaşayan insanlarla sohbet etme şansım bulup mimarileri sorduğumda, benimle pek aynı fikirde olduklarını söyleyemem.
Trafik.. Eğer İstanbul’da trafikle mücadele eden
bir bireyseniz Ankara’da dikkatinizi çekecek ilk şey 4 şeritli yollar
olacaktır. İtiraf etmek gerekirse bu gerçekten kıskanılacak bir nimet. Ama
anlamsız bir 80 km kuralı ile 4 şeritli yol sizin için ağır ağır ilerleyen bir
trafik haline geliyor. Bu tabi ki Ankara'nın kusuru değil.Milletçe anlamsız işleri seviyoruz maalesef.
ULUS
Açıkçası Ankara hakkında çok fazla bir bilgim yoktu ve kulak dolgunluğu olarak
Ulus’semtinin Ankara için önemli bir meydan olduğunu biliyordum. Sanırım
arkadaşım için de böyle olmuş olacak ki konaklamak için Ulus’tan bir otel
seçmişti. Ulus'a vardığınız da dikkatinizi çekecek bir anda onlarca şey
bulabilirsiniz. Dikkat edin, eğer Ulus meydanına araçla çıkacaksanız bir anda
inanılmaz trafik keşmekeşinin içine düşeceksiniz demektir. Acemiyseniz geçmiş olsun.. Kaza
geçirmeniz muhtemeldir. Ulus meydanında sizleri Mustafa Kemal heykeli ,Spor
Genel Müdürlüğü,Cumhuriyet Müzesi,Türkiye İş Bankası ve Ziraat Bankası binaları sizleri karşılayacaktır. Eğer bilinçli bir ziyaretçiyseniz görüşünüz ne
olursa olsun karşınızda duranın bir tarih olduğunu bilirsiniz. Tanıyanlar bilir. Eski yapıtlara tarihi binalara hayranlığımı gizlemem.Ankara hükumetinin merkezi olan ilk TBMM binası da zarafetiyle karşımdaydı.
Ulus meydanından ayrılıp arka
sokaklarına indiğiniz an bir İstanbullu olarak ve tahmin ediyorum ki İstanbul'u bilenlerde hak verecektir aklıma Laleli,Aksaray,Karaköy gibi
otellerin genellikle konaklamak değil de fuhuş için kullanıldığı semtler geldi
hemen. Çevredeki bir kaç esnaftan araç parkı için fikir aldık. Gelen cevaplardan bazıları;
“Burası pek tekin
bir semt değil arabanızı sokmazsanız daha iyi olur”
“Buraya araç park etmeyin, gece kaldırırlar”
“Buraya araç park etmeyin, gece kaldırırlar”
"Yani, Allah'a emanet deyip park edebilirsiniz tabi."
Biraz da abartmayı seviyoruz milletçe. Hele de yabancı olduğunu anlamayalım. Bizde komşu komşuyu gurbette öpmeyi çok sever.
Otele yerleşip sahibiyle biraz ayak üstü lafladık. Ankara değişik bir yer kendine has geliştirdikleri lugatları var.Sahibin otel çevrisini tarif edişi şu şekilde;
“Ulus söylendiği gibi tekin değil. Yan
sıra pavyonlar ve oteller. Ama valla biz de şaşkınız iki aydır hiçbir olay yok.
Zaten bizim otel de sakindir. Genel de çalışanlar gelir kalır öyle uçuş pek
olmaz.”
Uçuş mu ?
Uçuş Ankaralılar arasında fuhuş demekmiş.Kendilerine has pavyon kültürleri var.. Daha önce gelip gidenlerden kulak dolgunluğu vardı ama pavyon hadisesinin Ankara bir kültür olduğu aşikar. Ulus
meydanın bir üst sokağında devlet daireleri yer almışken iki sokak aşağısı
pavyon ve fuhuş yerleri oluşu bu işin gayet legal bir şekilde işlediğinin
göstergesi.Akşam köşe başlarında görebileceğiniz kalın bacaklı performans işçilerine de dikkat etmek gerek.Eğer ulusta bir otel de kalacaksanız
muhtemelen uyumanız pek kolay olmayacak.Gerek etraftaki pavyonlardan gelen
yüksek sesli müzik gerekse yan odanızdan gelen nahoş sesler size bir süre "neredeyim?" "neler oluyor?" gibi iç dünyanızla derin çatışmaya götürecek
sorular ile baş başa bırakabilir.
Buradan aile reislerine sesleniyorum ailece falan gidecekseniz aman diyelim ulustan uzak durun.
Karnımı doyurmak için tekrar dışarı çıkıp bir kaç yere bakındım.
Ankara'nın kendine has bir yemeğinin olmayışı da bir eksiklik. 10 bin yıllık tarihin kendine has yemeği yok yahu. Havası da bir değişken. Dört dağın ortasına kurulmuş şehrin havası öğleden önce sıcak ve
güneşliyken akşam yerini serin ve şiddetli yağmura bıraktı.
Şehri araçsız yürüyerek gezmek detaylarda yaşayan insanlar için büyük avantaj. Çünkü kaçırma payınız çok az.Ulus,Kızılay ve Tunalı,Ankara’da
gezilebilecek oturup çay içilebilecek üç farklı mekan. En büyük avantaj da
hepsinin birbirine yakın oluşu. Ulustan Kızılay'a doğru bıraktım kendimi. Yine
de temkinli olmak için otobüs durağında bekleyen vatandaşlardan birine Kızılay'a
bu taraftan mı diye sordum. O an gerçekten de Ankara insanın tabiri caizse ne
derece andaval olduğunu anladım. Orta
yaşlarda takım elbiseli muhtemelen de memur olduğunu düşündüğüm adam soruyu
doğrudan kendisine sorduğum halde cevap vermeyip yüzüme bakıp sakızını
çiğneme devam etti. İşin enteresanı bir adamın karşısında bir kişinin dikkatlice ona bakmasına rağmen durakta soruyu işiten diğer vatandaşlar da
cevap vermedi. Çaresiz gülüp yürümeye devam ettim. Bilenler bilir Odunluk bu şehir insanlarına fazla yakışıyor :)
Eğer
Ulustan Kızılay'a doğru yürüyorsanız sağ tarafınız da Anıtkabir'i onun biraz
çaprazında da 19 Mayıs stadyumunu görmeniz mümkün. Yürüdünüz yol boyunca neredeyse on adımda bir kulağınız aşina olduğu devlet kurumlarının binalarına
denk gelebilirsiniz. TİKA gibi. Eğer Ankara sokaklarına alışkın değilseniz
yürürken çevrenizdekilere dikkatli bakın. Birbirine omuz atmak için
yürüyen buna kilitli başka bir memleket insanı görmedim henüz. Sadece erkekler için
geçerli değil üstelik. Hanımlar bile doğrudan omuz atmaya yönelik bir yürüyüş
tarzı benimsemiş. Odunluk bu şehirde nesilden nesile, cinsiyet ayırt etmeden geçiyor. Benim dikkatimi çeken bir başka hususta. Doğrudan göz teması kurulan bir memleket.
Yalnız dikkatli olun burada kimse gözlerini kaçırmıyor J
Kızılay meydanı size Hitit güneşi
heykeliyle karşılayacak. Ulustan geldiğiniz için bu heykelin oradan karşıya
geçmeniz gerekli. İşte tam burada size yine hayrete düşürecek bir olayla
karşılaşacaksınız. Karşıya geçmeniz için gereken cadde üzerinde trafik ışığı
yok aslında gerek yok çünkü hemen 1 metre solunuzda üst geçit var. Ama o üst
geçidi kullanan hiç bir kimse yok. Buna
ben de dahilim.Peki nasıl karşıya geçiyorlar?
Önce her iki tarafta da bir müddet
insanlar birleşiyor. Muhtemelen içlerinden 1 dakika kadar sayıp daha sonrasında
gelen arabaları umursamayıp kendilerine yola bırakıyorlar. Tam bu anda seyir
halinde ki arabaların durduğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Yola atlamak bir atarsa arabayı yola atlayanın üzerine sürmekte bir atar. Odunluk bu şehirde baki.
Kızılay meydanını bir baştan diğer başa
kadar yürüdüm. Kızılay’a örnek verebileceğim İstanbul semtleri Bakırköy veya
Kadıköy olur. Cadde boyunca tanıdığım sadece iki mağaza ismi gördüm. Açıkçası
memur şehrinde doğal kalmış mağaza isimleri görmek güzel bir ayrıntı. Bunlardan
bir tanesi Güncel giyim mağazası. İsmi Güncel ama ürünleri dışarıdan bayan giyim üzerine pek bir alaturkaydı.Biraz yukarı çıkınca Kızılay avm karşınızda.
İstanbul’da avmden kusmuş biri olarak burada da avm görmek... Eğer bir şehrin siluetine sıçmak istiyorsanız avm yapın. Kahrolsun bazı şeyler.
Yargıtay binasının önünden taksi ile Ankara'nın merkezi yerlerinden biri olarak adlandırılan Tunalı’ya gittim. Bir şehrin nabzını
ölçebileceğiniz kişiler taksi sürücüleridir. Taksiciyle biraz sohbet ettik. Taksicinin söylediği
Ankara da fazla görülecek bir yer olmadığı. Tabi konu elbette de siyasete de
geldi. Bunun onun dışında Ankara’da bir çok kişiden daha duydum. Nasıl oluyor
da mevcut başkan 25 senedir koltukta kimse cevap veremiyor.
Tunalı’ya giderken büyük elçilikler
beliriyor sol tarafınızda. Dipnot,Büyük elçiliklerin sadece başkentte olur. Konsolosluklarla karıştırılmasın.Amerikan büyük elçiliği gönderine
çektiği koca bayrakla mide bulandırsa da hemen yukarıda yeni meclis binası bu
milletin umut sebebidir...
Tunalı gerçekten de diğer iki meydana
göre daha elit. Şunu söylemek gerekirse şehir oldukça hareketli. Üç meydan da
farklı saat aralıklarıyla bulunmuş olarak bunu rahatlıkla söyleyebilirim.
Ankara’da sanılanın aksine hayat var.. Tunalıya indiğiniz an karşınızda starbucks. Starbuck = apple+white mocha. Bizdeki Starbucks havası Starbucks merkez binasını
barındıran Seattle Washington’da yoktur.
Unutamadığım olaylardan biride Porsche marka bir araca sahip gencin, yolu popüler kültürün pop müzik alanında performansını icra eden Demet A. ile inletmesi yüksek dozda hayal kırıklığı içerikliydi. İbret alın zevk sahibi olmak parayla satın
alınamayacak kadar büyük bir lüks.
Özetlemek gerekirse.Ankara mutlaka görülmeli.Bazı odunlara rağmen Ankara ön yargısı kırılmalı.
Ankara yaşanacak kadar güzel bir şehir.Devletin kalbinin olduğu, devlet kurumlarının peşi sıra
dizildiği,bir bütün olarak milletin saygı
duyması gereken şehir Ankara.Sadece her şey gibi Ankara'nın emeğe Ankaralının da sabra ihtiyacı var. Her köşe başına fişkiye ile bir şehri kalkındırmak sadece hülya olur. Ankara bugün dünyanın en güzel başkentlerinden biri
olmaya hazır. Ama bu haliyle fişkiye başkentinden öteye gidemez.
Not: Bu sınırlar içerisin de hatta Dünya üzerinde İstanbul’dan daha güzel bir şehir yok.
İstanbul bir dünya şehridir. (Tem
yoluna çıkana kadar J )
Sadık Çağatay
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder