Mağlubiyet ve
kim bilir ilişkisi.
Tüm
insanların dünyaya geliş hikâyesi aynı. Kontrollü ya da kontrolsüz bir
çiftleşme sonucu dokuz aylık bir oluşum. Sonunda seçme şansının olmayacağı aile
köken ırk din dil mezhep vb. iç ve dış özelliklerini yani yapı ve huylarını da
eklersek hepimiz aynı hayat kapısından geçerek yola çıkıyoruz.
Her bir birey
kendi dünya sahnesinin başrol oyuncusu olacak. Yazılan senaryoya uygun şekilde
belirli bir zaman dilimin içinde performansını sergileyecek ve her bir sahnede
etrafında yan oyuncular somut, soyut kavramlar yer alacak.
Ortalama
seksen senelik bir birey hayatına odaklanalım. Şanslıysa ortaokul çağına kadar
komedi dizilerinin haylaz çocuğu, şanslı değilse Yeşilçam’ın Ayşe’si Ömer’i
olacak. Neden mi ortaokul? Eğitimden habersiz eğitmen hocaların elinden kopartmaya
çalışacağı notlarla ilk dışa bağımlılığı başlayacak. “Kim bilir, bir daha
görebilecek mi gözlerim seni” diye ders notlarına soracak ilk defa ve
genellikle de göremeyecek zaten. Bu mücadele de en güzel zamanları çocukluğu gelip
geçecek ve biraz da büyüyüp ergenlikten gençliğe geçecek.
Her şeyin yan
etkisinin olduğu her olayın etki-tepki kuralıyla işlediği dünyada büyümenin de sana
yan etkisi yeni hislerle yüklenme olacak. Aşk sevgi tutku vb. Karın ağrısıyla
başlayan heyecanlı olaylar silsilesi mide ağrıları çekerek devam edecek son
noktada dünyanın en etkili kimyasal silahı olan “dil darbesi” sonucu boğazda
düğümlenme ve kalp kırıklığı ile son bulacak. “Kim bilir, bir daha görebilecek
mi gözlerim seni” diye ağzı açık ayran budalası gibi bakacak özgürlüğünü
kaybedip tam esaretle gençliğinden edecek. Birey için geçmiş olsun “birey içi
kurtuluş savaşı” ve yeniden tam bağımsızlık mücadelesinin içinde bulacak
kendini.
Birey bu
süreç içerisinde belirli evrelerden geçecek. Okulunu bitirecek askerliğini
yapacak çalışmaya başlayacak ve dertsiz başına dert açmak için evlenecek.
Derebeyliğini ilan ettikten sonra kaynak artırımı telaşına girecek olan birey
sömürge emekçi haline gelecek. Tam meydan okuyacakken aklının bir köşesinde o
soru kalıbı sahneye çıkacak ve “Kim
bilir, bir daha görebilecek mi gözlerim seni” diyerek tadına alıştığı paranın
hatırına susacak. Bu esaret onun emekliliğine kadar gidecek.
40 yaşını aştıktan sonra bireyde sağlık problemleri baş gösterecek. Genellikle de ilk problem göz ile ilgili olacak. 40 yaşına kadar başkalarına sorduğu soruyu bu sefer ayna karşısında kendisine soracak. “Kim bilir, bir daha görebilecek mi gözlerim seni”. Kendiyle ilk defa sağlık problemi ile yüzleşecek olan birey emeklilikten sonra hayatının esaret ile geçtiğini fark edecek ama iş işten geçmiş olacak. En ilginç tarafı da sanki bunlar kendi başına gelmemiş gibi ona buna ahkâm kesip akıl verecek. Nefes sayısını doldurup sahnesini kapatacak.
40 yaşını aştıktan sonra bireyde sağlık problemleri baş gösterecek. Genellikle de ilk problem göz ile ilgili olacak. 40 yaşına kadar başkalarına sorduğu soruyu bu sefer ayna karşısında kendisine soracak. “Kim bilir, bir daha görebilecek mi gözlerim seni”. Kendiyle ilk defa sağlık problemi ile yüzleşecek olan birey emeklilikten sonra hayatının esaret ile geçtiğini fark edecek ama iş işten geçmiş olacak. En ilginç tarafı da sanki bunlar kendi başına gelmemiş gibi ona buna ahkâm kesip akıl verecek. Nefes sayısını doldurup sahnesini kapatacak.
Tabi bir yol daha var. Umutta tam bu kısımda başlıyor. Hayatını kim bilir diyerek başkasının dudakların arasına esir etmeden bir hayat seçecek ve sonunda kaybetse bile kazanacak. Bağımlı olmadan yaşamak bireye verilen süre içinde en huzurlu yaşam yöntemi.
Ben mi? Ben
Beşiktaşlıyım.
Sadık Çağatay
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder