23 Nisan 2016 Cumartesi

Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi (AÖF)

Anadolu Üniversitesi, Türkiye'nin Eskişehir şehrinde yer alan devlet üniversitesi. Üniversitenin temeli,1958 yılında kurulan Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi, Eskişehir Mühendislik ve Mimarlık Akademisi, Eskişehir Eğitim Enstitüsü'ne dayanır.1982 yılında YÖK Kanunu ile birlikte EİTİA ve EDMMA Anadolu Üniversitesine dönüşmüştür. Birçok fakülteyi içinde barından Anadolu Üniversitesinin en bilinen fakültesidir Açık Öğretim Fakültesi.

Sizle açık öğretim fakültesinin alt yapısından, ilgili bölümünüzü bitirdiğiniz de diplomanızın diğer üniversite fakültelerinden bir farkının olmayacağını falan anlatarak zamanınızı çalmayacağım. Ben Açık öğretim fakültesinin yani namı değer AÖF ’ün başka bir yüzünü anlatmak istiyorum.

Türkiye Cumhuriyetinin birçok toplumsal problemi var. 2016 yılında bunu ana iki madde de yani “Paralel Yapı ve Terör” başlıklarında toplamış olsak bile,  kronikleşen ve hasır-altı edildikçe patlak veren, yakın zaman içinde çözülemeyeceği gibi belki hiçbir zaman net olarak çözülemeyecek problemleri var bu güzel ülkenin. Hasır-altı olan gözden kaçan problemleri anlamak istiyorsanız açık öğretim fakültesi tam da bunun için var.

Açık öğretim fakültesinin toplam öğrenci sayısı 1.350.000. Türkiye İstatistik Kurumu 2013 yılı adrese dayalı nüfus kayıt sistemi verilerin oluşan tabloya göre AÖF öğrenci sayısı 48 ilin nüfusundan fazla. Okuldan okula koşturmaları, verdikleri mücadele ve yıllık harçlarla ekonomiye katkıları da düşününce bir orduya bedeller ve tabi ki kıymetliler.

18 yaşında giriş yaptığım AÖF’de 9.senemi bitirmek üzere olduğum son dönemde yaşadığım gözlemlerimden bahsedeyim biraz. Açık öğretime kayıtlı öğrencilerin yaş grafiğini de paylaşmak isterdim ama bununla ilgili bir paylaşım yakalayamadım.
Dokuz senede üç farklı bölüm değiştirdim ve iki farklı sınav sistemine şahitlik ettim. Sırasıyla işletme, sosyal bilimler ve sosyoloji okudum. Tabi bölümü can sıkıntısından değil giriş yaptığım ilk dört senelik bölümlerde iki yıl üst üste sınıf geçme başarısı gösterilmeyince tecilin bozulması durumu beni üç bölüm değiştirmeye sevk etti. Allah'tan daha sonra öğrenci affı çıktıda bölüm değiştirmekten kurtuldum.

Haber kanalında çalışmanın artılarından olan gündemi yakından takip etme zorunluluğu siyasilerin neredeyse açıklamalarını kaçırmama gibi bir lüks doğuruyor. Bu yüzden dönemin Başbakan yardımcısının yapmış olduğu öğrenci affı açıklaması hala gözümün önündedir. “Okusunlar efendim isteyen istediği kadar okusun” diyordu.

Tabi erkek öğrenciler için bunun bir şartı var 29 yaş. 29 yaşa kadar bitirdin bitirdin yoksa askeriyenin malısın. 26 yaşındayım ve sanki yaradan yürü ya kulumu demiş gibi bir gazla son iki senede ki performansla üçüncü sınıf kapısına dayandım. İnşallah hikayem atalarım gibi Viyana kapılarından dönüp, duraklaya, gerileye kendi içimde ve korkulu rüyalarımın esaretine düşmüş olarak son bulmaz.  Anlaşıldığı üzere benim mücadelem askerlik. Okulu bitirip kısa dönem yapabilmek. Hasır-altı edilmiş ilk toplumsal sorun askerlik. En az benim gibi düşünen binleri de davama ortak edebilirim.Bu yüzden ilk sorunsalın adı zorunlu askerlik.

Gözlemlerim de dikkatimi çeken bir diğer öğrenci grubu da başörtülü arkadaşlarımız. Belki siyasal neden belki ailesel tam olarak adını koymak zor bu grubun. Açıkçası bana göre bu grubun problemi en önemli sıkıntılarımızdan bağnazlık. Ayrıca bağnazlığın sadece sağ kesimin problemi olmadığını görüş ve fikirlerinde fanatikleşen her kesimin problemi olduğunu belirtmek isterim.

Üçüncü kesimse orta yaş ve çoğunluğu ev hanımı olan arkadaşlarımız. Bunlar en tehlikeli olan grup. Çünkü onlar gerçekten hırsla çalıştıkları için çan eğrisiyle düşük puan çıtasını yükselttim bizim de işlerimizi zorlaştıran grubun temsilcileri. Hem en büyük eleştiriyi hem de en büyük takdiri hak eden kesim. Hayatları boyunca kadın olmanın eşitsizliğini yaşamış olmaları muhtemeldir ki en nihayetinde kendilerini ispat için bu yolu seçmişler ve çoğunluk olarak başarılı olmuşlardır. Benim onlardan ricam çıtayı çok yükseltmemeleri. Üçüncü problemin adına okutulmayan ve ezilen hanımefendilerimiz diyebiliriz.

Ve gelelim en son gruba. Üst yaş grubu. Uzun süre amaçlarını anlamadım ya da neyi temsil ettiklerini. Empati yapmayı deneyip biraz düşününce sanırım onlar klasik Türk halkının emekçi, mücadeleci ve umut var kavramını temsil edenler. Ayrıca örnek alınmalılar. Ayağı kırık tekerlekli sandalye ile sınava gelen bir teyzeye şahit oldum. O tabloyu görünce kendi zevk ve üşengeçliklerim ile gitmediğim sınavlardan utandım. Belki o yaştan sonra alacakları diploma onlara iyi bir hayat sağlamayacak. Ama onların zamanında imkânları olsa neler yapıp değiştirebileceklerini gösteriyorlar. Buradan çıkartacağımız sorunsalın adı sosyal eşitsizlik.

Bakıldığında küçük gördüğümüz açıktan öğrenim altında bu hikayeleri, bu toplumsal sıkıntıları gizliyor ve iddia ediyorum özel üniversitelere para basıp gönderilen öğrenciler ile açık öğretim de okuyan kesim karşı karşıya getirilip yarışma yapılsa açık öğrencileri daha başarılı olacaktır. Maalesef sadece görünenle yetinilip arkasına bakılmıyor. Haksızlık etmeyeceğim ama son paragraf Türkiye'nin değil, tüm dünyanın, tüm insanlığın sorunsalı ve ayıbıdır.